Son günlerde çatışmaların ortasında kalan Filistin’de, İsrail’e ait savaş uçakları tarafından gerçekleştirilen yeni bir hava saldırısı, sağlık hizmetlerini bir kez daha tehdit etti. İzleme örgütlerinin aktardığı bilgilere göre, saldırı sonucunda bir hastanenin acil servisi tamamen yıkıldı. Bu tür olaylar, uluslararası toplumda büyük tepkilere yol açarken, sağlık altyapısının durumu hakkında önemli soruları gündeme getiriyor. Hastanelerde yaşanan bu tür bombardımanlar, sağlık çalışanlarının hayatlarını riske sokmaktan öte, sivil halkı da doğrudan hedef alıyor. Covid-19 pandemisinin ardından bile zor günler geçiren sağlık sisteminin, böyle trajik olaylarla daha da zor durumda kalması endişeleri artırıyor.
Saldırının ardından hastane içindeki hasta ve çalışanların akıbeti konusunda birçok soru işareti belirdi. Acil servisteki birçok kişi yaralanmış ya da hayatını kaybetmiş olabilir. Açıklamada, yakınlarda bulunan diğer sağlık kuruluşlarının da etkilenmiş olduğu ve tıbbi malzemelerin büyük ölçüde hasar gördüğü belirtildi. Saldırının ardından bölgedeki sağlık kuruluşları, yaralıların acil bir şekilde tedavi edilmesi için uluslararası yardım çağrısında bulunmaya başladı. Ancak, sağlık hizmetlerinin sunumunun sürekli halde tehlikede olduğu bu tür saldırılar, insani krizin daha da derinleşmesine sebep olabiliyor. Yerel sağlık yetkilileri, hastanelerin sürekli bombardıman altında olduğunu ve sağlık hizmetlerinin sunumunda büyük aksaklıklar yaşandığını belirtiyor.
İsrail'in bu saldırısı, uluslararası arenada büyük bir kargaşaya neden oldu. Birçok ülke ve uluslararası kuruluş, saldırıyı kınayarak bu tür eylemlerin derhal durdurulması gerektiğini vurguladı. İnsan hakları savunucuları, hastanelere yapılan saldırıları, savaş suçları olarak nitelendirirken, bu durumun geçici olmaktan öte, sürdürülen şiddet politikalarının bir parçası olduğunu ifade ediyor. Bu bağlamda, insanların hayatlarını kurtaran sağlık çalışanlarının sürekli risk altında olması, uluslararası insan hakları normlarının ihlali anlamına gelmektedir.
Umarız kısa sürede bir çözüm bulunur ve bu tür olaylar son bulur. Sağlık tesisleri, her koşulda korunması gereken yapılar olmalı ve asla hedef alınmamalıdır. Son yaşanan hastane saldırısı, uluslararası toplumun dikkatini çekmeli ve area üzerinde daha fazla etki yaratacak adımlar atılmalıdır. Sivil halkın güvenliği ve sağlık hizmetlerinin sürdürülmesi için bir an önce ciddi tedbirler alınmalıdır. Halka ve insanlığa yönelik bu tür saldırıların durdurulması için sosyal medya, uluslararası diplomasi ve insan hakları hikayeleri etrafında bir dayanışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Tüm bu yaşanan olaylar, yalnızca Filistin’deki değil, dünya genelindeki pek çok insani krizin bir yansıması oluyor. Sağlık, eğitim gibi temel hakların ihlal edilmesi, sonuçta bireyleri değil, tüm toplumu etkileyen bir krize yol açıyor. Dolayısıyla, uluslararası topluma düşen görev, bu tür trajedilerin önüne geçmek ve insan onurunu korumaktır.